Felsefe Akımları Empirizm Nedir?

508

Emprizm; deneysel bilimin onaltıncı yüzyıldan itibaren kazandığı önem ve kaydettiği başarıların bir sonucu olarak, F. Bacon, T.  Hobbes, J. Locke, G. Berkeley ve D. Hume gibi İngiliz düşünürleri  tarafından savunulan, tüm bilgilerin deneyime, duyu algısına  dayandığı görüşü.

Akılcılığa, doğuştancılığa ve apriorizme karşıt bir görüş olan  empirizm, hem bir teori ve hem de bir yöntem olarak karşımıza  çıkar. Bir teori olarak empirizm, bilginin kaynağının deneyim  olduğunu öne sürerken, yöntem olarak empirizm, bilgiye ulaşmak  istiyorsak eğer, deneyimi kullanmanın, deneysel araştırmanın  önemini vurgular, deneyim yoluyla veri toplayarak, verileri  değerlendirmenin, gözlemden başlayan tümevarımsal  akılyürütmenin gerekliliğine işaret eder.  Buna göre, bir teori olarak empirizm, bilginin kaynağı probleminde,  bilginin olanaklı tek kaynağının deneyim olduğunu, deneyimden  bağımsız bir bilginin söz konusu olamayacağını savunan akıma  karşılık gelir. Bu çerçeve içinde, insan zihninin, doğuşta üzerine  kendi işaretlerini yazdığı boş bir levha olduğunu, zihin üzerine  yapılan işaretlerin başlangıçta birer izlenimden başka hiçbir şey  olmadığını, bu izlenimlerden daha sonra bellekte birtakım  tasarımların türetildiğini ve türetilen bu tasarımların çeşitli şekillerde  birleştirilmeleri ve işlenmelerinin kompleks düşüncelere  götürdüğünü, kısacası zihinde daha önce duyularda bulunmamış olan hiçbir şey bulunmadığını savunan görüş olarak empirizm,  bilginin ya da en azından varolanlara ilişkin bilginin veya salt  kavramlar arasındaki mantıksal ilişkilerle ilgili bilgi dışında kalan  bilgilerin a priori olamayacağını, tümel ve zorunlu doğruların, yalnız  geçmiş ve şimdi için değil, fakat gelecek için de geçerli olan tümel  bir bilginin söz konusu olmadığını, bilginin doğuştan getirilmediğini,  doğruluğun ölçütünün apaçıklık olamayacağını ve tüm bilgiler için  zorunlu olan birtakım önkabuller bulunmadığını kabul eder.  Empirizm, yine idelerin, kavramların ya da tümellerin kaynağı konusunda, onların temelde ve öncelikle deneyimden türetildiğini  savunan görüşü dile getirir. Bir kavramın geçerli bir kavram olarak  görülmek durumundaysa eğer, deneysel kökenini açığa vurmak  durumunda olduğunu öne süren empirizm, tümellerin ya da  kavramların anlamlarıyla ilgili olarak, onların anlamlarının deney  içeriğine yapılan gönderimlerden oluştuğunu öne sürer.

Empirizm, bilginin sınırları konusunda, insana algıda başka hiçbir  şeyin değil de, yalnızca izlenimlerinin ve kendi duyu deneylerinin  verildiğini, insanın bilgide kendi içkin küresini aşarak, nesnelerin  bizzat kendilerine ulaşamayacağını, ikincil niteliklerin ötesine  geçerek, nesnelerin birincil niteliklerine erişemeyeceğini savunur.  Empirizm, bu çerçeve içinde, insanın kendi zihin küresinin  dışındakileri bilebilse de, bu bilginin daima kesinlikten yoksun  olacağını iddia eder. Empirizm, nihayet yöntem bakımından, analiz  ya da salt düşünmeyi bir kenara bırakarak, doğrudan gözlem ya da  dolaysız deneyime dayanır; diskürsif, tümdengelimsel, spekülatif,  transendental ya da diyalektik işlem ya da yöntemlerin yerine,  deneyim yöntemini ya da sistemli tümevarımı kullanan yaklaşımı benimser.  Empirizm söz konusu bilgi ve yöntem anlayışı dışında, bir anlam  teorisiyle belli bir varlık ve bilim görüşünü içerir. Empirizmin anlam  teorisine göre, sözcükler, örneğin töz sözcüğü, bu sözcüklerin kullanıcıları tarafından tecrübe ettikleri ya da algıladıkları şeylere  (örneğin, tahta parçalarına) bağlandığı zaman anlaşılabilir. Öte  yandan empirizme göre, dünya aralarında yalnızca rastlantısal bağ bulunan zorunlulukların değil, düzenliliklerin bir arada tuttuğu, fakat aşkın bir nedenle ilişkileri bulunmayan nesnelerden ve durumlardan  meydana gelen bir bütündür. Yine empirizme göre, bilim, salt  olgular arasındaki bağıntıları inceleyip, gözlemlenmiş düzenliliklere  dayanarak öndeyide bulunur.  Empirizm, bu genel felsefi ya da epistemolojik anlamına ek olarak,  özel bilimlerde biraz daha farklı bir anlam taşır. Örneğin, sosyolojide  empirizm, test edilmemiş teorik spekülasyondan sakınan, teori  yerine niceliksel ve deneysel verilere önem veren yaklaşımı ifade  eder. Bununla birlikte, bu anlayış, bir yandan teorinin önemini  küçümsediği, öte yandan sağlam ve güvenilir veriler toplamanın  içerdiği teknik ve kuramsal güçlükleri göz ardı ettiği için  eleştirilmiştir.

Öte yandan, empirizmin ahlak alanındaki yansımasının önce ahlak  duyusu öğretisi, sonra da yararcılık olduğunu söyleyebiliriz. Başka  bir deyişle, empirik bilgi görüşlerine uyan bir ahlak öğretisi  geliştirme çabası içine giren empiristler, ahlaki idelerin içsel  deneyimden türetildiğini öne sürmüşlerdir. Örneğin, Hume’a göre,  bir eylemin yanlışlığını gözlemlemek yerine, hissederiz. Bu bakış açısı, onsekizinci yüzyıl empirizminde, insan varlığının tek ödevinin  kendisi ve eyleminden etkilenecek herkes için olabildiğince çok  mutluluk üretmek olduğunu savunan yararcılıkla birleştirilmiştir.  Çünkü ahlaki ilkelerin, akılcıların savundukları gibi, apaçık  olmadıklarına inandıkları için, ahlakın mutluluk üretme gücüyle haklı kılındığını öne sürmek, empiristler için doğal bir durumdur.

Facebook Yorum